Dünya genelinde doğum oranları düşüyor

Dünyada genel olarak doğum oranları düşüyor. Birçok gelişmiş ülkede bu düşüş daha belirgin. Doğum oranlarının en hızlı düştüğü ülkeler; Güney Kore, Japonya, İtalya ve İspanya. 

Uzmanlar doğum oranlarındaki düşüşün başlıca nedenlerini şöyle sıralıyor; artan eğitim düzeyi, kadının iş gücüne katılımının artması, ekonomik belirsizlikler ve doğum kontrol yöntemlerine erişimin artması yer alıyor. Ayrıca geleneksel aile yapılarındaki değişiklikler, ekonomik belirsizlikler, genç nüfusun işsizlik sorunları da düşüşe neden olarak gösteriliyor.

Bu gerçekten durumu açıklıyor mu?

Atlantic Dergisinde yayınlanan makale dünyada düşen doğum oranlarının nedenlerin peşine düşüyor. yapay zekanın da yardımı ile Türkçeye çevrilen makale Christine Emba tarafından yazılmış.

Makaleden çıkan özet şöyle;

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki doğum oranları yaklaşık yirmi yıldır düşüyor, bu diğer zengin ülkeler de aynı şeyi yaşıyor. Bu eğilimi tersine çevirmek için çözümler önerenler arasında, geleneksel inanç bunun ekonomik nedenlere dayandığı, hükümetlerin ebeveynlere daha fazla finansal destek sunması durumunda, doğum oranlarının yeniden artmaya başlayacağı yönünde. 

 Ama ya bu yanlışsa?

1960’ta Amerikalı kadınların ortalama 3,6 çocuğu vardı; 2023’te toplam doğurganlık oranı (bir kadının yaşamı boyunca sahip olmayı beklediği ortalama çocuk sayısı) 1,62 oldu. Bu rakam kayıtlardaki en düşük oran ve 2,1’lik değişim oranının çok altında. 

Bu arada, çocuksuzluk oranları artıyor: 1976’da 10’da bir olan çocuksuzluk oranı, 2018’de, 40 ila 44 yaşları arasındaki yedi kadından birden fazlasının çocuğu yok. Pew Araştırma Merkezi’nin yeni bir raporuna göre, 2018 ile 2023 arasında çocuk sahibi olma ihtimallerinin düşük olduğunu söyleyen 50 yaşından küçük Amerikalı yetişkinlerin payı yüzde 10 puan artarak yüzde 47’ye yükseldi. 

Ana akım Amerikan düşüncesi, çocuk sahibi olmak istememe eğilimlerini ekonomik nedenler ile açıklıyor.  İnsanlar, çocuk bakımının yüksek maliyeti, ebeveyn izni eksikliği ve annelerin karşılaştığı ücret cezası nedeniyle çocuk sahibi olmamaya karar veriyorlar. Bazı politika yapıcılar ve ilgili vatandaşlar, pahalı hükümet müdahalelerinin insanların fikirlerini değiştirmeye yardımcı olabileceğini öne sürüyor.

Hükümetlerin Maddi Desteği Doğurganlık Oranını Arttırır mı? 

Ancak cömert aile politikalarına sahip ülkeler de dahil olmak üzere dünyanın diğer bölgelerinden gelen veriler aksini gösteriyor. Bugün, İsrail dışındaki her OECD ülkesi, ikamenin altında bir doğurganlık oranına sahip ve son on yıldaki düşüşün hızı, demografların beklentilerini geride bırakmış durumda. 2022’de Avrupa Birliği ülkelerinin ortalama doğurganlık oranı 1,46; 2023’te Dünyanın  en düşük oranı ise 0,72 ile Güney Kore’ninki oldu.

Güney Kore, son 16 yılda, ebeveynler için aylık maaşlar, genişletilmiş ebeveyn izni ve sübvansiyonlu doğum öncesi bakım da dahil olmak üzere doğurganlığı artırmaya yönelik politikalara 200 milyar dolardan fazla harcadı – ancak toplam doğurganlık oranı bu süre içinde yüzde 25 düştü. Fransa, GSYİH’sının aileye diğer OECD üyesi ülkelerden daha yüksek bir yüzdesini harcıyor, ancak geçen yıl II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en düşük doğum sayısını gördü. Köklü refah devletleri, çocuk bakımı garantileri ve genişletilmiş ebeveyn izni politikaları ile İskandinav ülkeleri bile keskin doğurganlık düşüşleri yaşıyor.

Ebeveynler için hayatı kolaylaştıran ve daha ucuz hale getiren politika değişimleri kendi başlarına değerli. Ancak şimdiye kadar, bu tür gelişmeler çoğu ülkenin düşük doğurganlık oranlarını değiştirmedi. 

Anlam İhtiyacı

Peki bunun altında yatan neden nedir? İnsanların çocuk sahibi olmamasının altında az tartışılan başka bir neden var; anlam ihtiyacı.  Doğurganlık bulmacasını çözmeye çalışırken, düşünürler insanların finans, iklim değişikliği, siyasi istikrarsızlık ve hatta potansiyel savaş konusundaki endişelerini belirtiyor. 

Ancak insanların hikayelerini yakından dinlerken, hayatın değeri ve var olma nedeni hakkında daha geniş bir belirsizlik dizisi tespit ettim. Mevcut genç yetişkin neslindeki pek çok kişi, bırakın bir çocuğunki bir yana, kendi amaçlarına veya genel olarak insanlığın amacına tamamen ikna olmuş görünmüyor. Birçok insan için, net bir anlam duygusu olmadan, çocuk sahibi olmanın algılanan zorlukları, hükümetin sunabileceği herhangi bir sübvansiyondan daha ağır basabilir. 

Birçok çevrede, çocuk sahibi olmanın iyi olup olmadığı veya bunun bir dayatma olup olmadığı, bir kişiyi bireysel tatminden mahrum bırakabilecek ve hatta uzun vadede dünyayı daha da kötüleştirebilecek bir karar olup olmadığı konusunda endişe var. Örneğin çocuk sahibi olarak  iklim değişikliğine, aşırı nüfusa veya gerileyen cinsiyet normlarının devamına katkıda bulunabiliriz. “Ebeveyn olmak, daha çok kendini bir uçurumdan atmak gibi görünebilir” diye yazanlar var. 

Makalenin tümüne buradan ulaşabilirsiniz 

Türkiye’de Durum Ne? 

Erdoğan’ın 3 Çocuk Politikası Sonuç vermedi 

Türkiye’de de durum OECD üyesi ülkelerinkine benzer. Türkiye’de de doğum oranları son yıllarda azalıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, toplam doğurganlık hızı (bir kadının doğurganlık dönemi boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı) giderek düşüyor. 2000’li yıllarda yaklaşık 2.38 olan doğurganlık hızı, 2023 itibarıyla 1.70 civarına kadar geriledi.

Doğum Oranlarının Arttığı Ülkeler Hangileri?

Afrika’nın pek çok ülkesinde olduğu gibi, Nijerya’da da doğum oranları hala oldukça yüksek. Pakistan yüksek doğum oranlarının devam ettiği bir diğer ülke. Afganistan: Yüksek doğum oranlarıyla bilinen ülkelerden biri. Bu oran, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim eksikliği ve sosyo-ekonomik faktörlerle bağlantılı.

Dünya Yine Hızla Büyümeye Devam Ediyor

Doğum oralarını düşmesi sonucunda Dünya nüfusunun artış hızı yavaşlasa da, 2050 yılına kadar toplam nüfusun 9.7 milyara, 2100 yılına kadar ise 10.4 milyara ulaşması bekleniyor. Ancak, bu artış tüm ülkelerde aynı hızla gerçekleşmeyecek. Bazı ülkelerde nüfus hızla artarken, diğerlerinde düşüş görülecek. Hızla Büyüyecek Ülkeler; Hindistan: 2023 itibarıyla Hindistan, Çin’i geçerek dünyanın en kalabalık ülkesi oldu. 2050’ye kadar Hindistan’ın nüfusunun yaklaşık 1.7 milyara ulaşması bekleniyor. Nijerya: Afrika kıtasında en hızlı büyüyen ülkelerden biri olan Nijerya, 2050’de dünyanın en kalabalık üçüncü ülkesi olabilir. Nüfusunun 400 milyonu geçeceği tahmin ediliyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti: Yüksek doğurganlık oranlarıyla birlikte bu ülkenin nüfusu da hızla artacak. 2050 yılına kadar nüfusun 200 milyonun üzerine çıkması bekleniyor. Pakistan: Nüfusun 2050’ye kadar 366 milyon civarına ulaşması bekleniyor. Etiyopya: Etiyopya da nüfusu hızla artacak ülkeler arasında. 2050’de nüfusun 200 milyon civarında olacağı tahmin ediliyor. 2050 yılında dünyanın en kalabalık ülkeleri

Hindistan, Çin, Nijerya, ABD ve Pakistan olması bekleniyor. 

Doğum oranlarının kontrol altına alınması sürdürülebilir bi dünya için gerekli. Feminist bilgelik kadınların kendi doğurganlık kararlarını kendilerinin vermesi gerektiğini söyler. Devlet politikaları, aile ve çevre dayatması gibi dış faktörlerin doğurganlık kararlarında etkisi olmamalıdır.

Geç de olsa dünyanın bu noktaya gelmesi küçük de olsa umut verici.

/SES:esitlik-adalet-kadin.org/
Öne Çıkanlar

İlginizi Çekebilir