Jacinta Parsons, yeni kitabında, bilgeliğin anlamını ve yaş almayla ilişkisini ve kadınların neden bilgeliği sahiplenmeye mesafeli yaklaştığını sorguluyor.
Jacinta Parsons / Guardian
Bilgelik çoğu zaman sadece bir dağın zirvesinde bulunabilecek, gerçeğin varlığını düşünmek için kendini aşağıdaki dünyanın sinir bozucu olaylarından uzaklaştıran yaşlı bir adamın parmakları arasında tutabileceği bir olgu olarak düşünülmüştür. Ve sonra belki daha sonra bu farkındalığı yazdığı bir kitap aracılığıyla veya bir motivasyon konuşması ile paylaşabilir.
Bilgelik ve aşkınlık hallerine ulaşmak için kendilerini dünyadan soyutlayarak mağaralarda yaşayanlarla ilgili en sevdiğim hikayelerden biri, bir dağda dünyayla temas etmeden izole bir yerde bir yıl geçiren bir keşişin hikayesiydi. Sessizlik ve tefekkürle geçen o bir yılın ardından, aşkınlığa erişmiş ve böylece köylülerin arasında yaşamak için dağdan aşağı inmenin yolunu bulmuş. Söylediğine göre daha bir saat bile geçmeden büyük bir rahatsızlık hissetmiş – meğer insanlar oldukça sinir bozucuymuş. Dağa geri dönmüş. Bu hikayenin nasıl sona erdiğinden emin olmasam da belki de bir daha hiç geri dönmemiştir.
“Bilgelik”, bir banliyöde hayatını bakım ve ev işleriyle geçirmiş, yaşı ilerlemiş kadınlar için kullanılan bir kavram olmamıştı bugüne kadar. Yunan filozofların ilk kez bir toga giyip dünyaya dair merak duymalarından bu yana geçen binlerce yıl boyunca bilgelik, tarihsel olarak Gandalf, Platon, Aristoteles ve Gandhi’yle ilişkilendirilen bir şey olarak görülmüştür- hepsi de tefekkür ederek ve bir amaç doğrultusunda yeryüzünü tavaf ederler. Çocuklar, önlükler ve günlük işlerle bölünmeyen bir tefekkür. Ev hayatı ve bilgelik nadiren yan yana gelen iki olgu olmuştur.
Bir sonraki kitabım için yaşlı kadınlarla bir yolculuğa çıkıyorum, böylece bir yandan yürürken bir yandan da onlara ilk kitabımda sorduğum soruları yöneltiyorum: Bu yaşlanma işini nasıl daha iyi çözebiliriz? Sanki yaşlıların bilgeliğinden öğrenmek için kendi dağıma tırmanmışım gibi hissediyorum ve burası sesini duyurmak isteyen kadınlarla öyle canlı bir yer ki. Toplumun onların bilgeliğinden yaralanmak için zaman ayırmadığına dair yaygın bir hissiyat var.
Bir kadına kitabımın bilgelik üzerine kurulu olduğunu söylediğimde çoğu zaman “Söylemek istediğim çok şey var ama buna bilgelik denebileceğinden emin değilim” şeklinde bir cevap vermesi son derece tahmin edilebilir bir durum. Bu nedenle, bilgeliğin gerçekte ne olduğunu ve neden yaşlanmayla bu kadar derinden bağlantılı bir kavram olduğunu ve kadınların neden bunu sahiplenmekte bu kadar isteksiz olduklarını anlamaya çalıştım.
1960’ların sonu ve 70’lerin başındaki feminist devrimler sırasında feminist akademisyenler bir süre “bilgelik” konusu ile ilgilenmediler. Bunun, batılı erkekleri merkeze yerleştiren ataerkil sistemleri yeniden ürettiğiniği düşünüyorlardı. İlk kadın filozoflar hakkında çok az söz söylenmiştir, ki bunların sayısı oldukça fazla. Bu nedenle, bu kavramı sahiplenmekte zorlanmamız şaşırtıcı değil.
Yunanlıların tanımladığı pek çok bilgelik türü vardır: sophia, hakikati aramak için düşünceli bir yaşam arayanlarda bulunur; phronesis, devlet adamları ve yasa koyucular tarafından gösterilen pratik bilgelik türüdür; ve episteme, olayları bilimsel bir bakış açısıyla anlayanlarda bulunur.
Belki de eksik olan, yaşlı kadınların bilgeliği üzerine yaptığım çalışmayı da anlamlı kılacak şu kelime: silentium (Latincede sessizlik anlamına geliyor) Sevgi ve kayıp, nefessiz kalana kadar gülmek, arkadaşlar ve aile, birine ayakkabısını bağlamayı öğretmek, ölüme tanıklık etmek, hayatta aldığınız kararlarla barışmak bir masa etrafında günlük, sıradan yaşamlarımızın amacını tartışmak gibi insan deneyimlerinin ateşi içinde alimler tarafından kazanılan bilgelikten söz ediyorum.
Bilgeliğin bu alternatif versiyonu beni heyecanlandırıyor. Bu tür bir bilgeliğin ancak yaşla birlikte öğrenilebileceğine inanıyorum. Bu bilgelik, başka türlü erişilemeyecek bir bakış açısı, içgörü ve derin bir anlayış sunuyor ve yıllar içinde kazanılıyor. Radyo yayıncılığı bağlamında masa başında geçen vakte benzetiyorum bunu. Radyonun kaçınılmaz ve acı veren deneyimlerinden biri de dinleyici kitlesinin karşısında, tüm zaaflarınızı göstererek geçirdiğiniz saatlerdir ve bu saatleri harcamadan işinizi gerçekten iyi yapamazsınız.
Geçenlerde “bilge kadınlardan” biri bana annesinin dileğinden söz etti: Annesi ölmeden önce yaşayacağı deneyimlerin bir daha tekrarlanmayacağını bilmek istiyordu. Örneğin son kez araba kullanacağının farkında olmayı dilemişti. Bu basit içgörü tüylerimi diken diken etti.
Sessiz bir varoluşla kazanılan bu bilgelik, ancak ateşin içinde yeterince zaman geçirdiğimizde ve o ateşin içinden geçerek “son anlarımızla” karşılaşmaya başlayacağımız noktaya kadar yürüdüğümüzde bu şekilde kendini gösterebilir.
Benim toga giyerek dağa doğru mecazi yürüyüşüm devam edecek ve yaşlı kadınlardan benimle birlikte yürümelerini istemekte ısrar edeceğim. Çünkü şimdi onları dinleme zamanı.
/Kaynak: Guardian-SeS/