samsara
-kalplerin efendisine…-
zincire vurulmuş ateşin gölgesi bir beden söner
baldıran zehrini içen bir anlık biter
kendi sırtında çarmıhta ağlayan mutluluk yiter
ve güneşe tutsak sevincin çilesi hayat gülümser
ah, altın meşale kalbim yanar
yüreğimden düşen gözlerimden her
damla kan akar
ve en kara yüreklerde bile
gül içinde nur
olur açar
bir insan tüketir kendini suda
milyonlar yaratır kendini suda
milyonlar tüketir kendini suda
bir ışık yaratır kendini suda
yargılanacaksa ışık eğer
bunu karanlık, nasıl yapar?
geçsin o zaman sanık kürsüsüne tiranları inkârın
jüriye de / milyar şahitleri vicdanın
***
ve avuçlarıma düştü her iki gözüm
denizle nûjiyan düşünce kalbime
***
siyah lale gözlü kadın
siyah lale gözleriyle yaz yüzlü bir kadın
kurtlar gibi aç dikenler ve taşlar arasından
paramparça ayakları bir al balo yalın ayak
geliyor ecel gününden üstü-başı toz-toprak
siyah lale gözleriyle yaz yüzlü bir kadın
sol kolunda emziği ağzında küçücük canı
kavramış cennete asılı bir tahta salıncağı
sağ elinde parlıyor koca bir ekmek bıçağı
kan içinde kendi gözyaşlarıyla yıkanırken
sol kolunda emziği ağzında küçücük canı
ölümün kalbinde oturmuş bir nebi ağlarken
günahkar, diline düşmüş ayeti çözemiyor
keten kuşu bir mezarlıkta yuva yaparken
kırmızı kamelya artık ceplerde yetişiyor
ölümün kalbinde oturmuş bir nebi ağlarken
karnında kımıldar kendi özünden bir kelebek
sırtında kendi bedeni tensi baldan bir petek
simyacı hayalleri de arkasından tek tek
iffeti alınmış bir oğlan gibi sürüklenerek
karnında kımıldar kendi özünden bir kelebek
ve dedi yaz yüzüyle eflatun düşlü kadın
can kırıklarına ümitleri üzeri çökerek:
bırakın yaşayalım! bırakın yaşayalım!…yoksa
salarım karnımdakini de hemen kırkından sonra
salıncaklı bahçede kardeşiyle oynamaya..!
ve dedi yaz yüzüyle eflatun düşlü kadın
***
başlarında defne yaprağından taçları
ellerinde gümüş şamdanları
ve eteklerinde
sarhoş
eden leylak kokularıyla
geldiler
ve esrik bırakıp bizi güne gittiler…
/a.çadırcı/